Archive for Haziran, 2013
Anonymous – #OccupyGezi Revolution Song
Yayınlanma tarihi: 31 May 2013
Something happening here, what it is ain’t exactly clear,
There’s a man with tear gas over there, spraying kids in Taksim square
It’s time we stop hey whats that sound,
Everybody look what’s going down, stop hey what’s that sound, everybody look it’s going down.
Gas mask tears in streets every body comin taksim
to save them trees,
you can stop the metro
you can stop the buses, but you can’t stop us
cause we risin up its
arab spring, Turkish summer, people in the streets (sayin fuck big bother)
media black out,
Power not out
You can burn the tents but you can’t burn the light out
Stop face book
Twitter account
50, 000 strong still growin now no doubt
Storm troopers at the base of the statue,
Blood on the streets who we who’s that dude.
We alive, bring the future,
Fight for Ataturk,
for evolution
Something happening here, what it is ain’t exactly clear,
There’s a man with tear gas over there, spraying kids in Taksim square
It’s time we stop hey whats that sound,
Everybody look what’s going down, stop hey what’s that sound, everybody look it’s going down.
Malls and fascists,
Gass more gases
While the people organize and we move more fast
Occupy gezi
people so free.
For not anti
shine so brightly
Cover you face from the tear gas, cover your ass cause the past bout to come back
Bus drivers blockin the streets to block the police
you can stop the 3g but can’t stop the beats,
you can’t stop the free,
let the camera roll
War in the palace
peace to the streets
chemical spray pepper in the in the sneeze
Veil or no veil it’s gas in the eyes
People our people on the streets some die
Blood on the face like the mask of the spider,
Rubber bullet to the head it fires no lighter.
Cameras and martyrs whose the freedom fighter?
Taxis swallowed by the crowd in the fire.
Signs in the spray paint, lines of the cops
breathe in the gas with the mask
but gasp don’t stop…
Amerikalı belgesel ustası Alan Berliner, Taksim Gezi Parkı direnişini yaşadı ve anlattı…
Cumhuriyet gazetesine röportaj veren Amerikalı belgesel ustası Alan Berliner, Taksim Gezi Parkı direnişini yaşadı.
Documentarist: İstanbul Belgesel Günleri’nin onur konuğu Berliner, “Böyle bir sosyal hareketin hiç içinde olmamıştım” diyor. “Havada enerjinin ve politik duruşun kokusu varken ne anlatabilirim? Hayat değişti benim için.
Cumhuriyet- Boynumdaki fuları göstererek şöyle diyor ilk olarak: “Dün bu fularlar biber gazı saldırısı sırasında yüzümüzü kapatmak için bir gereklilikti. Bugün yeniden bir stil oldu.” Bu yıl 6. kez düzenlenen DOCUMENTARIST’in onur konuğu ABD’li belgeselci Alan Berliner ilk kez geldiği Türkiye’de kendini Taksim Gezi Parkı direnişiyle başlayan eylemlerin içinde bulmuş ve hayatında ilk kez biber gazını tatmış!
Filmlerini konuşmak için buluştuğumuzda konuyu kendi kendine değiştiriyor ve “Eğer filmlerim hakkında bir şeyler soracaksan, umrumda değil” diyor gülerek.
Yaşadıklarını anlatırken kendisi ile ilgili bir değişim de yaşadığını söylerken çok heyecanlı. “İki gündür en sıradışı günlerimi yaşıyorum. Biber gazının nasıl koktuğunu, ne kadar etkili olduğunu biliyorum ne yazık ki. Bir kalabalığı dağıtmakta çok etkili olduğunu biliyorum ve de sosyal değişimin gücünü görüyorum.”
Cumartesi günü polisin İstiklal Caddesi’nde gaz attığı sırada bir binada kapalı kaldıklarını anlatıyor: “Tuhaf bir tedirginlik, bir yandan da heyecan seni tetikliyor. Bir yandan da korktum tabii. Bu şekilde bir sosyal hareketin içinde olmamıştım hiç.”
Berliner’in filmlerinin hepsi de kendi hayatı ve çevresindeki insanlara odaklanıyor. Festivalde bütün filmlerinin gösterildiği yönetmen şöyle devam ediyor: “Bu çok ilginç, çünkü ben daha çok kişisel işler yapıyorum. Babam, dedem ve kendi hayatımla ilgili… Dolayısıyla bu süreçte benim için farklı şeyler açığa çıktı. Buraya bir sinema dersi vermek için davet edildim ama dürüst olmak gerekirse nasıl ders vereceğimi bilemiyorum. Ben buraya masterclass dersi vermeye geldim ama şu an anlıyorum ki ben bir şeyler öğrenmeye gelmişim. Havada enerjinin ve politik duruşun kokusu varken ne anlatabilirim? Sadece bu olaylar üzerine konuşmak istiyorum. Hayat değişti benim için, çok önemli bir deneyim oldu.”
Bellek, yaşlanma, aile ilişkileri ve insanın kırılganlığı üzerine yaptığı filmlerini anlatırken konu son filmi “Büyük Kuzen”e (First Cousin Once Removed) geliyor. Film, Berliner’in gözünden kuzeni, arkadaşı ve eski akıl hocası ve bir zamanlar başarılı bir şair, çevirmen, edebiyat eleştirmeni ve akademisyen olan Edwin Honig’in portresini sunuyor.
Artık Alzheimer hastası olan Honig’in geçmişi, ailesi ve kişisel kimliğiyle olan tüm bağlantılarını yitirmesi ve belleğe odaklanan filmden yola çıkarak, Türkiye sokaklarında günlerdir yaşanan direniş üzerinden toplumsal belleğe de bir gönderme yapıyor:
“Babam, onun babası belleğini yitirdi. Bellek hep bir gölge gibi benim arkamda olan bir şey. Ben kişisel anılardan söz ediyorum. Kişisel anlamda ‘unutmak’tan söz ediyorum. Ama onun dışında belleğin sosyal ve toplumsal olarak işe yarayan bir araç olduğunu biliyorum. Son üç günde olanlar ‘hatırlamak’tı aslında. İstanbullu insanların bir şeyleri tekrar hatırlaması. 1 Mayıs’ın Taksim’de olmaması, aynı zamanda 1977 1 Mayıs’ını da unutmamaktı.”
Bu sırada birçok insanla konuştuğunu ve üç günü açıklamak için genel bir tarih dersi verdiklerini anlatıyor: “Açık konuşmak gerekirse ben belgesel yönetmeni değillim ama meraklı bir film yapımcısıyım.”
Bu sırada sokaktan slogan atarak bir grup yürüyor Taksim Meydanı’na doğru. “Biraz önce sokakta her şey normaldi!” diyor Berliner. “Ve herkes bunu sosyal medya aracılığıyla öğrenip bir araya geliyor. Bu muhteşem bir şey. İstanbul’a gelmeden önce bana Kapalıçarşı, Sultanahmet, Ayasofya’yı mutlaka gör, belki bir Boğaz turu yap dediler. Hepsini at gitsin. Şu an burada olayların içinde olmak istiyorum. Üç gündür bir fikrin gücü üzerine düşünmeye başladım.”
‘Vahşeti ve insaniyeti gördüm!’
“Cuma günü akşamüstü festivalden bir arkadaşla birlikte yürüyorduk Taksim’de. Karşı caddede polisin gaz atmasını izliyorduk. Birden polisler bize döndü. Neler olduğunu anlayamadık. 100-200 kişiydik. Sokaktan aşağı koşmaya başladık. Burnum akıyor, gözüm yaşarıyor, nefes alamıyorum, kusmak istiyorum… Yere düştüm. Biraz koştum. İki kişi geldi, ellerinde bir sprey vardı. ‘Ağzını aç sıkacağız’ dediler. O şişenin içinde ne var bilmiyorum, adamları tanımıyorum. Adamlar spreyi kendi ağızlarına sıkıp güvenli olduğunu söylediler. Spreyden sonra nefes almaya başladım. Hemen bana bir şişe su getirdiler. Para vermeye çalıştım, almadılar. Aynı anda hem vahşeti hem de insaniyeti gördüm.”
(DOCUMENTARIST- Belgesel Film Günleri 6 Haziran’a kadar Fransız Kültür Merkezi, Aynalı Geçit Etkinlik Mekanı, Dutch Chapel, SALT Beyoğlu, St. Joseph ve Goethe Institue’deki ücretsiz gösterimlerle devam ediyor.)
4 Haziran 2013
Kaynak: “http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=420728&utm_source=dlvr.it&utm_medium=facebook
Direniş’den manzaralar…
Taksim Gezi Parkı direnişiyle ilgili aldığım tweet mesajları ve internetten indirdiğim belgeleri paylaşmak istedim. İnsanlarımızın bu zor anlarda bile neşesinden bir şey kaybetmediğini görmek çok güzel…
Gezi Parkı Direnişi’nin üç günü …
Taksim Gezi Parkı’ndaki direnişin 4. günü olan 31 Mayıs 2013 Cuma günü direnişin en önemli günüydü. Asıl direniş o zaman başladı ve benim için direnişin 1. günü 31 Mayıs 2013 oldu. Beni direnişe çeken, polisin orantısız güç kullanmasıydı. Direnişçi olsun olmasın herkese biber gazı sıkılması, direnişden haberi olmayan insanların örneğin; turistlerin, çocukların ve bebeklerin gazdan etkilenmesiydi. Gaz sadece sıkılan kişiyi etkilemez, dağılarak ortamı da etkiler. Biber gazı sıkan kişiler bunu bile bile insanların üstüne sıktılar.
Anayada der ki: B. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı
“MADDE 34- (Değişik: 3/10/2001-4709/13 md.)
Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
Gezi Parkı direnişinin 31 Mayıs ile 2 Haziran günleri arasındaki yaşadıklarımı anlatmak istiyorum.
31 Mayıs 2013 Cuma gecesi eşim Özlemle beraber Harbiye’ ye gittik. Akut derneği tarafından ücretsiz verilen gaz maskelerini aldık; baktık ki herkes takıyor, biz de takalım dedik. Çevremizde çoşkulu bir kalabalık vardı.Polise herhangi bir taş atıldığını görmedim. İnsanların fotoğraflarını çekmeye başladım.Biraz sonra polisler bulunduğumuz tarafa gaz bombaları attı. Öndeki kalabalık bize doğru koşunca, biz de geriye koştuk. Biber gazının tadına ilk o zaman hafifçe baktık. Gaz atılırsa kaçmamız kolay olsun diye, arkalara geçtik.Polis gaz bombası atınca geri çekiliyorduk. 5-10 dakika sonra tekrar ileri yürüyorduk. Polis tekrar gaz bombası atıyordu. Böylelikle iki ileri, 1 geri hareket ederek yürüyüşümüzü sürdürdük. Gecenin dördünde Beşiktaş’ daki evimize döndük ki hala çok kalabalık bir grup polise karşı direnişini sürdürüyordu.
1 Haziran 2013 Cumartesi günü 15:00 civarı Beşiktaş’dan binlerce kişiyle beraber yürüyerek Gümüşsuyu’ndan geçerek Taksim’e gittik. Taksim bayram alanı gibiydi. Polislerin herhangi bir müdahalesi yoktu.
Akşam saatleri Beşiktaş’a dönerken Başbakanlık konutunun önündeki sokağın başındaki polis tomalarına bir grup tarafından taşlar atıldı. Bazı kişiler de taş atılmasın diye uğraştı ancak başarılı olamadı. Atılan pet şişelerin, taşların sayısı arttı. Polis biber gazı attı: ardından tazyikli biberli su sıktı.Suyun rengi turuncu idi. Akaretler’e doğru koşturduk. Bu sefer gözlerimiz bayağı yandı. Beş metre yanıma biber gazı kapsülü düştü. Beş dakika sonra gözlerimdeki yanma durdu. Eşimin sırtına biberli su geldi ve sırtı birkaç saat yandı.
Cuma günkü olaylardan sonra polisin Taksim’de olduğu gibi Beşiktaş’da da ortada görünmememesi gerekiyordu. Ortam gergindi. Tomanın göstericilerin geçtiği yolun yanında olması şimşekleri üstüne çekti.Çoğunluk ne kadar taş atılmasın diye uğraştıysa da başarılı olamadı. O saatten sonra iki gün boyunca Beşiktaş semti direnişin en yoğun yaşandığı yerlerden biri oldu.
1 Haziran 2013 Cumartesi gecesi Ihlamurdere cad. ve Akaretlerde polislere karşı gösteriler vardı. Polis yine onlarca kez gaz sıktı. Sanki Beşiktaş semtinde oturan çoluk çocuk, yaşlı genci herkese sıkılıyordu. Beşiktaş çarşısına yakın oturduğumuzdan, evimize kadar gaz bulutu geldi. Pencerelerimizi açamadık. Yüzücü gözlüklerimizle dışarı çıkıyorduk. Biber gazının etkisiyle fazla ileri gidemeden oradan uzaklaşıyorduk. Beşiktaş’daki evlerden tencere, tava sesleri geliyordu.Eşim de kek kalıbına çırpıcıyla vurarak ses çıkartıyordu. Biber gazından dolayı Beşiktaş’da oturan eşimin kohl hastası olan teyzesi hastaneye kaldırıldı. Eşim pencereden sürekli sokaktan geçenlere yara bandı, sirke, limon, talcidli su verdi; sık sık ihtiyaçlarının olup olmadığını sordu.
2 Haziran gününün gecesi, 1 Haziran günü gibi geçti. Tek değişiklik kek kalıbının vurula vurula tavaya dönmesi oldu. Gece gösterilerinde dikkatimi çeken şey göstericilerinin birbirlerine yardım etmesiydi. Düşen insanlar, diğerleri tarafından kaldırılıyordu. Gözleri yananların gözleri, talcidli suyla veya limonla siliniyordu. Ben hayatımda bu kadar birbirlerine saygı gösteren bir grup görmedim. Bu grubun başbakan tarafından çapulcu olarak tanımlanması insanlarda haliyle şaşkınlık yarattı. Zamanla “çapulcu” kelimesi direnişin önemli sloganlarından birini oluşturdu.
Üç gece hayatımın en farklı günleriydi. İlk defa biber gazı yedim ki biber gazının ne kadar yakıcı bir gaz olduğunu anladım. Direnişe katılarak direnişçilerin fotoğraflarını çekmeye çalıştım. Taş atarak değil, sloganlar atarak direnişin içinde yer aldım. Bu gösterilere katılmak, kendime saygımı arttırdı. Acı biber gazı veya plastik mermi yeme pahasına hükümetin kararından vazgeçirmeye yönelik bu protestolar, halkımla gurur duymama neden oldu. Geleceğe daha umutlu bakmaya başladım.
Polislere de birkaç çift sözüm var. “Insaflı olun, anayasaya dikkat diyorum. Biber gazı atmak yerine konuşmak gibi başka ikna yöntemleri de var. Anayasa der ki: “MADDE 137- Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz.
Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.”
Polisler “Biz emir kuluyuz. Asıl sorumlular mülki amirlerimiz” diyorlar. Gaz sıkma emrini verenler sırasıyla dört kişiden biridir. 1) İstanbul Emniyet Amiri, 2) İstanbul Valisi, 3)İçişleri Bakanı, 4)Başbakan. İlerde bu olayın sorumlularının mahkemeye çıkartılıp, hak ettikleri cezaya çarptırılacaklarını biliyorum. O açıdan içim rahat; sadece kendime sabır telkin ediyorum.
Direniş süresince aldığım kısa notları paylaşayım:
– Bireylerin özel hayatına kanunlarla karışılmaması gerektiğinin artık anlaşılması.
– Beşiktaş Çarşı grubunun ele geçirdiği bir dozerle bir tomanın üstüne gitmesi.
– Gittigidiyor.com da ikinci el toma ilanı.
– Direnişçilerin birbirlerine yardım etmesi, saygı göstermesi. Sık sık birbirlerinden özür dilemesi.
– Beşiktaş halkının pencerelerden su, limon, peçete, yara bandı gibi şeyleri göstericilere vermesi
– Beşiktaş halkının tencere, tavayla ve alkışlarla hükümeti protesto etmesi
– Apolitik kişilerin aniden politik olması.
– Birçok kişinin hayatlarında ilk defa protestolara katılması.
– İstanbul’da Fenerbahçe ile Galatasaray taraftarlarının, İzmir’de Göztepe ile Karşıyaka taraftarlarının omuz omuza direnmesi.
– Solcusu ,sağcısı, her türlü politik görüşe sahip insanların bir araya gelmesi, düzeyli , seviyeli bir direnişin gerçekleştrilmesi.
– Mizah dolu tweetlerin gönderilmesi.
– Başbakanın ortamı yatıştırmaması, tam tersine ” Yüzde 50 yi evlerinde zor tutuyorum gibi” sözlerle ortamı germesi .
– Başbakanın twitterı baş belası olarak görmesi ki kendisi de twitter ortamındadır.
– Başbakanın arada sırada alkol içenleri alkolik olarak tanımlaması.
– Başbakanı desteklemek için sms ile insanların çağrılması , belediye çalışanlarının zorla getirilmesi aksi halde haklarında işlem yapılacağı tehdiditin savrulması.
– Yaşlıların da gençlerden öğreneceği şeylerin olması.
– RedHack adlı hacker grubunun twitter üzerinden çok aktif olması.
– Türkiye ayaktayken, CNNTURK ekranlarında penguenlerle ilgili belgeselin yayımlanması.
– NTV,CNNTURK, Habertürk, Kanaltürk gibi haber kanallarının başını kuma gömmesi.
– Sadece Halk TV, Ulusal TV kanallarının canlı yayın yapması.
31 Mayıs 2013 itibariyle Türkiye eski Türkiye değildir. Bugünler tarihi günlerdir. Tarihe tanıklık ettiğim için kendimi şanslı sayıyorum.
Direniş hala devam ediyor. Umut hala devam ediyor …
Taksim Gezi Parkı Direnişi’ni destekliyorum…
Taksim Gezi Parkı’na yapılması planlanan Topçu Kışlasıyla içindeki AVM ‘ye ve parktaki ağaçların kesilmesine hayır diyenlerin başlattığı direniş, 31 Mayıs 2013 günü polis kuvvetlerince çok sert bir şekilde müdahaleyle karşılaştı. Sabah erken saatlerde park alanında kitap okuyan, polise herhangi bir mukavemet göstermeyenlerin üstüne biber gazı sıkıldı, çadırları yakıldı. Gezi Parkı’nın yakınından geçenler, turistler, çocuklar ve bebekler bile bu gazdan etkilendi. Polisin orantısız güç kullandığı bu müdahale, direnişçilerin sayısını binlerce kez arttırdı. Ben de binlerce kişi gibi orada direnenlerle dayanışma ruhuna girdim.
Twitter üzerindeki #direngeziparki konulu tweetler kısa zamanda milyonlarcasını buldu. Yazılı ve görsel basının bu direnişi görmezlikten gelmesi twitter, facebook gibi sosyal medyanın gücünü arttırdı. Tüm haberleri twitter aracığılıyla aldık ve ilettik. Bu haberler arasında sayıları az da olsa yanlış veya yalan olanlar da vardı ve bunlara dikkat ettik.
Direnişçilerin isteği, hükümetin başına buyruk kimseden izin almadan hatta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın fikrini almadan Taksim Gezi Parkı’na Topçu Kışlası ve AVM yapma fikrinden caymasıdır. Ancak hükümet ortamı yatıştırıcı demeçlerden ziyade, isteğini yapmada kararlılığını gösterince direnişçilerin öfkesi de arttı , sayıları da …
Direnişçilerin istekleri onlarca ağaçtan ve AVM ‘den çıkarak başka bir mecraya yöneldi. Direnişçiler artık hükümetin insanların özel hayatına müdahale ettiği kanunlara (Örneğin; alkol yasası) karşı çıkıyorlar.
Gösterilerde zeka ürünü sloganlar atıldı. Örneğin ” sık bakalım, sık bakalım; biber gazı sık bakalım. Kaskını çıkar, copunu bırak; delikanlı kim bakalım”
Direnişte Beşiktaş Çarşı grubu çok aktifti. Beşiktaş taraftarı olmayanların bile kalbini kazanan Çarşı grubunun organize ettiği yürüyüşlere katıldım.
Bugün direnişin 13. günü. Direniş hala devam ediyor, umut devam ediyor …