Taksim Gezi Parkı’ndaki direnişin 4. günü olan 31 Mayıs 2013 Cuma günü direnişin en önemli günüydü. Asıl direniş o zaman başladı ve benim için direnişin 1. günü 31 Mayıs 2013 oldu. Beni direnişe çeken, polisin orantısız güç kullanmasıydı. Direnişçi olsun olmasın herkese biber gazı sıkılması, direnişden haberi olmayan insanların örneğin; turistlerin, çocukların ve bebeklerin gazdan etkilenmesiydi. Gaz sadece sıkılan kişiyi etkilemez, dağılarak ortamı da etkiler. Biber gazı sıkan kişiler bunu bile bile insanların üstüne sıktılar.
Anayada der ki: B. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı
“MADDE 34- (Değişik: 3/10/2001-4709/13 md.)
Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
Gezi Parkı direnişinin 31 Mayıs ile 2 Haziran günleri arasındaki yaşadıklarımı anlatmak istiyorum.
31 Mayıs 2013 Cuma gecesi eşim Özlemle beraber Harbiye’ ye gittik. Akut derneği tarafından ücretsiz verilen gaz maskelerini aldık; baktık ki herkes takıyor, biz de takalım dedik. Çevremizde çoşkulu bir kalabalık vardı.Polise herhangi bir taş atıldığını görmedim. İnsanların fotoğraflarını çekmeye başladım.Biraz sonra polisler bulunduğumuz tarafa gaz bombaları attı. Öndeki kalabalık bize doğru koşunca, biz de geriye koştuk. Biber gazının tadına ilk o zaman hafifçe baktık. Gaz atılırsa kaçmamız kolay olsun diye, arkalara geçtik.Polis gaz bombası atınca geri çekiliyorduk. 5-10 dakika sonra tekrar ileri yürüyorduk. Polis tekrar gaz bombası atıyordu. Böylelikle iki ileri, 1 geri hareket ederek yürüyüşümüzü sürdürdük. Gecenin dördünde Beşiktaş’ daki evimize döndük ki hala çok kalabalık bir grup polise karşı direnişini sürdürüyordu.
1 Haziran 2013 Cumartesi günü 15:00 civarı Beşiktaş’dan binlerce kişiyle beraber yürüyerek Gümüşsuyu’ndan geçerek Taksim’e gittik. Taksim bayram alanı gibiydi. Polislerin herhangi bir müdahalesi yoktu.
Akşam saatleri Beşiktaş’a dönerken Başbakanlık konutunun önündeki sokağın başındaki polis tomalarına bir grup tarafından taşlar atıldı. Bazı kişiler de taş atılmasın diye uğraştı ancak başarılı olamadı. Atılan pet şişelerin, taşların sayısı arttı. Polis biber gazı attı: ardından tazyikli biberli su sıktı.Suyun rengi turuncu idi. Akaretler’e doğru koşturduk. Bu sefer gözlerimiz bayağı yandı. Beş metre yanıma biber gazı kapsülü düştü. Beş dakika sonra gözlerimdeki yanma durdu. Eşimin sırtına biberli su geldi ve sırtı birkaç saat yandı.
Cuma günkü olaylardan sonra polisin Taksim’de olduğu gibi Beşiktaş’da da ortada görünmememesi gerekiyordu. Ortam gergindi. Tomanın göstericilerin geçtiği yolun yanında olması şimşekleri üstüne çekti.Çoğunluk ne kadar taş atılmasın diye uğraştıysa da başarılı olamadı. O saatten sonra iki gün boyunca Beşiktaş semti direnişin en yoğun yaşandığı yerlerden biri oldu.
1 Haziran 2013 Cumartesi gecesi Ihlamurdere cad. ve Akaretlerde polislere karşı gösteriler vardı. Polis yine onlarca kez gaz sıktı. Sanki Beşiktaş semtinde oturan çoluk çocuk, yaşlı genci herkese sıkılıyordu. Beşiktaş çarşısına yakın oturduğumuzdan, evimize kadar gaz bulutu geldi. Pencerelerimizi açamadık. Yüzücü gözlüklerimizle dışarı çıkıyorduk. Biber gazının etkisiyle fazla ileri gidemeden oradan uzaklaşıyorduk. Beşiktaş’daki evlerden tencere, tava sesleri geliyordu.Eşim de kek kalıbına çırpıcıyla vurarak ses çıkartıyordu. Biber gazından dolayı Beşiktaş’da oturan eşimin kohl hastası olan teyzesi hastaneye kaldırıldı. Eşim pencereden sürekli sokaktan geçenlere yara bandı, sirke, limon, talcidli su verdi; sık sık ihtiyaçlarının olup olmadığını sordu.
2 Haziran gününün gecesi, 1 Haziran günü gibi geçti. Tek değişiklik kek kalıbının vurula vurula tavaya dönmesi oldu. Gece gösterilerinde dikkatimi çeken şey göstericilerinin birbirlerine yardım etmesiydi. Düşen insanlar, diğerleri tarafından kaldırılıyordu. Gözleri yananların gözleri, talcidli suyla veya limonla siliniyordu. Ben hayatımda bu kadar birbirlerine saygı gösteren bir grup görmedim. Bu grubun başbakan tarafından çapulcu olarak tanımlanması insanlarda haliyle şaşkınlık yarattı. Zamanla “çapulcu” kelimesi direnişin önemli sloganlarından birini oluşturdu.
Üç gece hayatımın en farklı günleriydi. İlk defa biber gazı yedim ki biber gazının ne kadar yakıcı bir gaz olduğunu anladım. Direnişe katılarak direnişçilerin fotoğraflarını çekmeye çalıştım. Taş atarak değil, sloganlar atarak direnişin içinde yer aldım. Bu gösterilere katılmak, kendime saygımı arttırdı. Acı biber gazı veya plastik mermi yeme pahasına hükümetin kararından vazgeçirmeye yönelik bu protestolar, halkımla gurur duymama neden oldu. Geleceğe daha umutlu bakmaya başladım.
Polislere de birkaç çift sözüm var. “Insaflı olun, anayasaya dikkat diyorum. Biber gazı atmak yerine konuşmak gibi başka ikna yöntemleri de var. Anayasa der ki: “MADDE 137- Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz.
Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.”
Polisler “Biz emir kuluyuz. Asıl sorumlular mülki amirlerimiz” diyorlar. Gaz sıkma emrini verenler sırasıyla dört kişiden biridir. 1) İstanbul Emniyet Amiri, 2) İstanbul Valisi, 3)İçişleri Bakanı, 4)Başbakan. İlerde bu olayın sorumlularının mahkemeye çıkartılıp, hak ettikleri cezaya çarptırılacaklarını biliyorum. O açıdan içim rahat; sadece kendime sabır telkin ediyorum.
Direniş süresince aldığım kısa notları paylaşayım:
– Bireylerin özel hayatına kanunlarla karışılmaması gerektiğinin artık anlaşılması.
– Beşiktaş Çarşı grubunun ele geçirdiği bir dozerle bir tomanın üstüne gitmesi.
– Gittigidiyor.com da ikinci el toma ilanı.
– Direnişçilerin birbirlerine yardım etmesi, saygı göstermesi. Sık sık birbirlerinden özür dilemesi.
– Beşiktaş halkının pencerelerden su, limon, peçete, yara bandı gibi şeyleri göstericilere vermesi
– Beşiktaş halkının tencere, tavayla ve alkışlarla hükümeti protesto etmesi
– Apolitik kişilerin aniden politik olması.
– Birçok kişinin hayatlarında ilk defa protestolara katılması.
– İstanbul’da Fenerbahçe ile Galatasaray taraftarlarının, İzmir’de Göztepe ile Karşıyaka taraftarlarının omuz omuza direnmesi.
– Solcusu ,sağcısı, her türlü politik görüşe sahip insanların bir araya gelmesi, düzeyli , seviyeli bir direnişin gerçekleştrilmesi.
– Mizah dolu tweetlerin gönderilmesi.
– Başbakanın ortamı yatıştırmaması, tam tersine ” Yüzde 50 yi evlerinde zor tutuyorum gibi” sözlerle ortamı germesi .
– Başbakanın twitterı baş belası olarak görmesi ki kendisi de twitter ortamındadır.
– Başbakanın arada sırada alkol içenleri alkolik olarak tanımlaması.
– Başbakanı desteklemek için sms ile insanların çağrılması , belediye çalışanlarının zorla getirilmesi aksi halde haklarında işlem yapılacağı tehdiditin savrulması.
– Yaşlıların da gençlerden öğreneceği şeylerin olması.
– RedHack adlı hacker grubunun twitter üzerinden çok aktif olması.
– Türkiye ayaktayken, CNNTURK ekranlarında penguenlerle ilgili belgeselin yayımlanması.
– NTV,CNNTURK, Habertürk, Kanaltürk gibi haber kanallarının başını kuma gömmesi.
– Sadece Halk TV, Ulusal TV kanallarının canlı yayın yapması.
31 Mayıs 2013 itibariyle Türkiye eski Türkiye değildir. Bugünler tarihi günlerdir. Tarihe tanıklık ettiğim için kendimi şanslı sayıyorum.
Direniş hala devam ediyor. Umut hala devam ediyor …
Bir Cevap Yazın