Yaptıklarım, okuduklarım, seyrettiklerim, dinlediklerim, gezdiklerim …

Archive for Mart, 2020

Corona günlüklerim…

2019 Aralık ayında Çin’in Wuhan şehrinden başlayan Corona virüsü ‘nün nedeni olduğu Covid-19 hastalığı tüm dünyayı tehdit ediyor.

Corona virüsünün dünya üzerindeki yayılım, vaka sayıları vb. gibi istatistiki bilgilerini gösteren canlı haritalar:

https://gisanddata.maps.arcgis.com/apps/opsdashboard/index.html#/85320e2ea5424dfaaa75ae62e5c06e61

https://google.org/crisisresponse/covid19-map

Virüsler hakkında kısa bilgiler vereyim. Bilgiler wikipedia‘ dan alınmıştır.

Virüsler sadece canlı organizmalar üzerinde yaşayabilirler, cansız ortamlarda uzun süre yaşayamazlar. Şu an için 5000 türü sınıflandırılsa da milyonlarca türü olduğu düşünülmektedir. Bir virüs 2 yada 3 parçadan oluşur.

1. DNA veya RNA’ iplikçilerinden dan sadece birisi
2. Genetik materyali saran, koruyan ve başka işlevleri de olan kapsid denilen bir protein tabakası
3. Protein tabakayı saran lipit bir zarf

Virüsler ışık mikroskobuyla görülemeyecek kadar küçük yapıdadırlar. Ortalama bir virüs, ortalama bir bakterinin yüzde biri büyüklüğündedir.

Virüsler genetik çeşitliliği arttırır. Virüsler genetik materyal taşıdıkları, üredikleri ve doğal seçilime uğradıkları için bazıları tarafından canlı kabul edilirler. Ancak canlı olarak kabul edebilmek için gerekli bazı anahtar özellikleri (ör. hücre yapısı) taşımadıkları için virüslere “yaşamın kıyısındaki organizmalar” ve “kopyalayıcılar” denilmiştir.

Hastalık taşıyan organizmalara vektörler denilir. Grip virüsleri solunum yoluyla yayılım gösterirler. Virüsün enfekte edebildiği hücrelere “konak” hücre denir.

Antibiyotikler virüslere karşı etki etmezler ancak virüslere etki edebilen bazı antiviral ilaçlar geliştirilmiştir.

Bir virüs DNA ya da RNA’dan sadece birini barındırabilir ve bu sebeple DNA veya RNA virüsü olarak adlandırılır. Virüslerin büyük çoğunluğu RNA genomlarına sahiptir.

Kapsid, virüslerin yönetici molekülünü (genomunu) oluşturan DNA veya RNA’yı ve kor proteinlerini çevreleyerek dış etkilerden korur. Kapsid ayrıca virüse şeklini verir, kapsiddeki proteinler virüsün hücreye tutunmasını sağlar.

Bazı virüs türleri konak hücrenin zarlarından birisini modifiye ederek kendilerine bir dış zar oluştururlar. Grip virüsü ve HIV bu stratejiyi kullanırlar. Zarflı virüslerin enfektivitesi zarflarının varlığına bağlıdır ve zarf yapıları zarar gördüğünde inaktif olurlar.

Virüsler kendi kendine çoğalamazlar, çünkü virüsler birer hücre değillerdir. Bunun yerine, kendilerinin birden fazla kopyasını üretmek için bir konak hücrenin organellerini, moleküllerini ve metabolizmasını kullanırlar, konağa kendi parçalarını kopyalattırıp bu parçaları yine konakta birleştirirler.

Bakterileri enfekte eden virüslere bakteriyofaj denir.

Virüslerin hayat döngüleri türlere göre farklılık gösterse de genelde altı temel aşamada gerçekleşir:

Tutunma
Hücreye giriş
Kapsidin soyulması
Viral replikasyon (kopyalanma)
Birleşme
Salınma

Virüsler yeryüzünde bugüne kadar en bol biyolojik çeşitliliğe sahip gruptur. Hayvanlar, bitkiler, bakteriler, arkeler ve mantarlar gibi yaşam biçimlerinin her türünü enfekte edebilirler. Farklı virüs tipleri bu yaşam biçimlerinin sadece sınırlı bir aralığına bulaşabilir ve virüs enfeksiyonları türe özeldir.

Birçok virüs enfeksiyonu sonrası konak hücre ölür. Ölüm nedenleri, hücre parçalanması (lizis), hücrenin sitoplazmik zarındaki değişiklikler ve apoptozis olabilir.

Bazı virüsler enfekte hücrede hiçbir belirgin değişikliğe neden olmazlar. Virüsler hücrede sessiz (latent) olarak kalabilirler ve birkaç belirti dışında hücre normal fonksiyonlarına devam eder. Virüs aylarca hatta yıllarca uykuda kalabilir. Örnek: herpes virüsü. Latent virüsler bakterilere karşı bağışıklığı güçlendirebilir.

Virüslere karşı vücudun ilk savunma hattı doğuştan gelen bağışıklık sistemidir. Ancak edinilmiş bağışıklık sisteminin aksine konağa uzun süreli ya da koruyucu bağışıklık sağlamaz.

Omurgalıların edinilmiş bağışıklık sistemi bir virüsle karşılaştığında, virüse bağlanan ve genellikle enfeksiyon yapma özelliğini ortada kaldıran özgül antikorlar üretirler. Buna humoral ya da sıvısal immün yanıt denir. Antikorların iki önemli tipi vardır. Birincisi IgM denen ve virüs nötralizasyonunda oldukça etkili bir antikordur ancak hücreler tarafından sadece birkaç hafta boyunca üretilirler. İkincisine ise IgG denir ve süresiz olarak üretilir. Konakçı kanında IgM varlığı akut enfeksiyonların tanımlanmasında kullanılır, bunun yanında IgG varlığı geçmiş bir zamanda geçirilmiş bir enfeksiyona işaret eder. Bağışıklık testlerinde ise IgG’ye bakılır.

Virüsler konak hücreye girdikten sonra da antikorlar etkili bir savunma mekanizması olmaya devam edebilir.

Omurgalılardaki ikinci savunma mekanizması hücresel immunitedir ve T hücreleri olarak bilinen savunma hücrelerini içerir. Bir T hücresi vücuttaki hücrelerin yüzeylerindeki proteinlerin kısa bölümlerini gözlemler ve şüpheli bir durumla karşılaşırsa öldürücü T hücreleri hücreyi yıkımlar. İnterferon üretimi önemli bir konak savunma mekanizmasıdır, interferon virüs mevcudiyetinde vücut tarafından üretilen bir hormondur.

Tüm virüs enfeksiyonlarında bağışıklık cevabı oluşmayabilir. HIV, amino asit dizilimini sık sık değiştirerek bağışıklık sisteminden kaçar.

Epidemiyoloji, virüslerin yayılımı ve kontrolünü ele alan bir tıp dalıdır. Kontrol önlemleri virüsün nasıl bulaştığı sorusunun cevabına göre alınır. Salgının kaynağını veya kaynaklarını bulmak için virüsün tespiti önemlidir. Tespit edilen virüsün yayılımı aşılamalar yoluyla engellenebilir. Mevcut aşısı bulunmayan virüsler içinse, sanitasyon ve dezenfeksiyon etkili önlemler olabilir. Sık sık, enfekte kişiler toplumun geri kalanında ayrı tutulurlar ve virüse maruz kalmış olanlar karantinada tutulurlar.Çoğu viral hastalık için bilinen kuluçka süreleri birkaç günden birkaç haftaya kadar değişebilir. Bir popülasyonda, toplulukta, ya da bölgede hastalık vakalarının alışılmadık derecede yüksek oranda olması durumuna epidemi denir. Salgınlar dünya çapına yayıldıysa bunlara pandemi denir.

1918 grip pandemisi, 1919 yılına kadar devam etti, influenza A virüsünün neden olduğu ciddi alışılmadık ciddi ve ölümcül hastalıklara neden olmuştur. Eski tahminlere göre 40-50 milyon insanın öldüğü tahmin edilmektedir, daha yeni tahminlerde ise etkilenip bir şekilde ölen insanların 100 milyonu bulduğu belirtilmektedir ve bu rakam 1918’deki dünya nüfusunun %5’idir.

HIV’in neden olduğu hastalıkla dünya çapında tahminen 38.6 milyon insan yaşamaktadır. HIV/AIDS Hakkında Ortak Birleşmiş Milletler Programı (UNAIDS) ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) AIDS’in ilk tanımlandığı 5 Haziran 1981 yılından bu yana 25 milyon insan öldü ve kaydedilen en yıkıcı pandemilerden birine neden oldu. 2007’de 2.7 milyon insan HIV ile enfekte olmuştur ve 2 milyon insan HIV ile ilişkili enfeksiyonlardan dolayı ölmüşlerdir.

Aşılamanın keşfi çocuk felci, kızamık, kabakulak ve kızamıkçık gibi hastalıkların morbiditeleri (hastalık) ve mortalitelerinde (ölüm) dramatik bir düşüşe neden olmuştur.

Virüslerin neden olduğu yaygın insan hastalıklarının örnekleri arasında, soğuk algınlığı, grip, su çiçeği ve uçuk yaraları gibi hastalıkların yanı sıra ebola virüs hastalığı, AIDS, tavuk vebası (kuş gribi), SARS ve SARS-CoV-2 gibi pek çok ciddi hastalıklar da bulunmaktadır. Virüsün hastalık yapabilme yeteneği virulans olarak adlandırılmaktadır. Diğer hastalıkların oluşumunda da virüslerin muhtemel bağlantıları araştırılmaktadır, örneğin insan herpes virüs 6 (HHV6) nın multipl skleroz ve kronik yorgunluk sendromu gibi sinirsel hastalıklarda rol oynadığı düşünülmektedir. Önceleri bornavirüslerin, atlarda nörolojik hastalıklara ve insanlarda psikiyatrik hastalıklara neden olduğu düşünülmekteydi.

Bazı virüsler hayat boyu kronik enfeksiyonlara neden olurlar, bu virüsler konağın savunma mekanizmalarına rağmen vücutta çoğaltmaya devam ederler. Buna en iyi örnek hepatit B ve hepatit C virüsleridir. Kronik olarak hasta insanlar taşıyıcı olarak adlandırılırlar ve enfeksiyöz virüsün rezervuarlarıdır. Taşıyıcıların oranının yüksek olduğu toplumlarda, hastalığın endemik olduğu söylenir.

Kansere neden olan bazı virüs türleri bilinmektedir.

Deniz bakteriyofajları, bir çay kaşığı deniz suyu yaklaşık bir milyon tane virüs içermektedir. Bunların çoğu bakteriyofajlardır, tuzlu su ve tatlı su ekosistemlerinin düzenlenmesi için gereklidirler ve bitki ve hayvanlar için zararsızdırlar.Bunlar bakterileri enfekte edip öldürürler ve deniz ortamında karbon geri dönüşümünün en önemli mekanizmasıdır. Ölü bakterilerden yayılan organik moleküller, genç alglerin ve bakterilerin gelişmesini sağlar. Viral aktivite biyolojik pompaya hizmet eder, bu süreç sayesinde karbon dünyadan çekilir.

Mikroorganizmalar deniz kütlesinin %90’ını oluşturmaktadırlar. Virüsler her gün bu yığının %20’sini öldürmektedirler ve okyanuslarda bakteriler ve arkelerden 15 kat daha fazladırlar. Virüsler zararlı alg yayılmasını engellerler.

Virüsler hala yeryüzünde keşfedilmemiş genetik çeşitliliğin en büyük rezervuarlarından biridir.

Virüsler, moleküler biyoloji ve hücre biyolojisi çalışmalarında önemlidir. Hücrelerin fonksiyonlarını değiştirmek ve incelemek için kullanılırlar.Virüsler genetik çalışmalarında çok kullanışlıdırlar ve moleküler genetiğin temel mekanizmalarını anlamamızda yardımcı olurlar. Örneğin, DNA replikasyonu, transkripsiyonu, RNA işlenmesi, translasyonu, protein taşınması ve immünoloji.

Genetikçiler hücre genlerini tanımlamak için virüsleri bir vektör gibi kullanırlar. Virüsler hücrede yabancı bir madde üretmek ya da hücre genomunun içine yerleştirilen yeni bir genin etkisini araştırmak için kullanışlıdır. Benzer bir şekilde,bazı hastalıkların tedavisinde virüsler vektör gibi kullanılırlar. Kanser tedavisinde ve gen tedavisinde kullanımları ümit vericidir. Bakteriyofajlar bezen antibiyotiklerin alternatifi gibi kullanılmışlardır. Antibiyotik direnci kazanmış yüksek patojen bakterileri öldürmek için bu yöntem düşünülmektedir.

Tekrar Corona virüsüne gelirsek, bu virüs Corona virüs ailesinin bir üyesidir. Mutasyon geçirerek yeni bir virüs olmuştur. Yarasalardan veya pandolin gibi hayvanlardan insanlara bulaştığı tahmin edilmektedir. Tek sarmallı bir RNA virüsüdür.

Virüs akciğerleri enfekte etmektedir. Virüslü yüzeylere temas eden ellerin burun, ağza, gözlere götürülmesi veya ağızdan damlacık içinde çıkan virüslerin solunum yoluyla alınması şeklinde bulaşma olmaktadır.

Kuluçka süresi ortalama 3 maksimum 14 gündür. Yüzeylere bağlı olarak canlı kalma süresi değişiklik göstermektedir. Metal yüzeylerde 3-4 gün, bakır yüzeylerde 4 saat gibi. Zarlı bir yapıda olduğundan havada kalma süresi fazla olmamakla beraber hava şartlarına bağlı olarak 30 dk. gibi havada kalabilir. Bulaşma oranı 3 dür, yani bir insan 3 insana bulaştırır. Kuluçka süresinde de virüsü bulaştırma riski vardır.

Ellerimizi en az 20 sn. boyunca sık sık yıkamak, ellerimizi yüzümüze, burnumuza, ağzıma götürmemek, kalabalık yerlerden uzak durmak yapabileceğimiz en basit ve bulaşma riskini azalatabileceğimiz yollardandır. Hasta insanların maske, eldiven takması diğer insanları korumak için önemlidir. Bulunduğumuz ortamdaki havanın sürekli tazelenmesi, yüzeylerin sık sık dezenfekte edilmesi koruma önlemlerindendir.

Virüs 60 yaş ve yukarısını daha çok etkilemektedir. Ölüm oranı dünya genelinde %3-4 olsa da bu yaş grubunda %80-85 civarındadır.

Gençlerin farkında olmadan taşıyıcı olup yaşlı insanlara bulaştırma riskinin bulundurduğu göz önünde tutulmalı ve zorunlu olmadıkça evden çıkılmaması bulaşma riskini azaltmaktadır.

Sağlık bakanlığının virüsten korunma yöntemlerini anlattığı maddeler aşağıdadır:

Virüs salgının bitmesi 3 farklı yolla olabilir:

  1. Dünya nüfusunun tamamına bulaşması, ölmeyenlerin bağışıklık kazanması
  2. Virüse karşı aşı veya ilaç geliştirilmesi. Bunun bir yıldan fazla sürmesi beklenmektedir
  3. Virüsün mutasyon geçirmesi ve bulaşıcılığının veya öldürücülüğünün azalması

 
NOT: Bu yazı 22 Mart 2020 tarihinde yazılmıştır. Bu virüs yeni bir virüs olduğundan virüs hakkında bilgilerimiz yetersizdir. Yeni bilgiler geldiğinde bu yazı güncellenecektir.

Belgrad’daydım…

09.12.2019-12.12.2019 tarihleri arasında eşim Özlem ile Sırbistan’ın başkenti Belgrad’ ı gezdik.

Kaldığımız yerin adı “Bohemian Dawn Apartment” olup, Skadarska sokağında ve Belgrad’ın merkezine yürüme mesafesindeydi.

20191209_125322

bohemiandawn

İlk gün eşim gelinlik ben de damatlık giysilerimi giyip, evliliğimizi tazeledik.

 20191209_140514

20191209_151032(0)

20191210_102700

İkinci gün Nikola Tesla müzesini gezdik. Nikola Tesla bir bilim adamı olup, alternatif akım ve daha bir çok şey üzerinde çalışmış, bir çok icadı olan çok ilginç bir kişiliktir.


20191212_162732