Yaptıklarım, okuduklarım, seyrettiklerim, dinlediklerim, gezdiklerim …

Archive for Mayıs, 2011

Metin Zakoğlu’ nun "Ben Küçükken Gösterirdim" adlı gösterisini seyrettim…

24 Nisan 2001 Pazar günü Metin Zakoğlu’ nun “Ben Küçükken Gösterirdim” adlı gösterisini seyrettim.

 

Eşim Özlem, Metin Zakoğlu‘ndan “tiyatro dersleri” alıyor. “Tiyatro dersleri”, Metin Zakoğlu’nun evinin “tiyatroya dönüştürülmüş” ortamında veriliyor.

Özlem, Metin Zakoğlu’nun bir “oyun”unu seyretmek istediğini ve benim de kendisine eşlik etmemi istedi. Ben, pek istemeyerek de olsa eşimi kıramadım ve adını bile bilmediğim “oyun”u seyretmeye gittim.

Caddebostan’da Metin Zakoğlu’nun apartman dairesinin zilini çaldık ve kapıyı ablası açtı. Ablasıyla kısa bir sohbet ettikten sonra, salona geçtik.

Salon küçüktü; masalar, sandalyeler, koltuklar dar alana zor sığmışlar gibiydi. Biz oyunun başlamasını beklerken, duvara yansıtılan projeksiyondan Erol Evgin’in konserini izledik.

“Oyun” 15:00’de başlayacaktı; ancak salonda sadece 6 kişiydik. On dakika geçtikten sonra Metin Zakoğlu sahneye çıktı ve bir izleyicinin telefon açıp, geç geleceğini belirtiği için, biraz beklememizin sorun olup olmayacağını sordu. Kimseden olumsuz bir tepki gelmeyince , izleyici gelene kadar bizlerle sohbet etmeye başlayıp, tek tek herkesle tanıştı.

Benim, Özlem’in eşi olduğunu öğrenince, şaşırdı. Şaşkınlığının nedeni olarak eşini Tiyatro kursuna gönderen pek fazla erkek olmadığını dile getirdi. Ben de tiyatroyla ilgilendiğimi, Bulunmaz Tiyatro sanatçılarından biri olduğumu ve oyunlar sergilediğimi söyleyince, kendisi, Hilmi Bulunmaz’ın ve Coşkun Büktel’in yazılarını takip ettiğini, Bulunmaz ve Büktel’in Internetteki polemik içeren mücadelerini izlediğini söyleyip, onlar hakkında övgü dolu birkaç kelime sarf etti.

Telefon edip, geleceğini söyleyen izleyici, ne yazık ki gelmedi. Sohbetten sonra, Metin Zakoğlu gösterisine başladı. Stand-Up tarzındaki bu gösterisinde, kendisinin çocukluk, okul, gençlik, iş hayatında karşılaştığı komik anılarını bize anlattı. Çocukluğunda yaşadığı Edirnekapı ve çevresindeki o kapalı, muhafazakar, mahalle baskısının olduğu yerde, bilhassa badem bıyıklılarla karşılaştığı zorluklardan bahsetti. Bu olayları bize naklederken, mizahi bir dil kullandı. Kullandığı dilde çok argo, küfür ve belden aşağı espriler vardı. Bu dili Ali Poyrazoğlu’nda da görüyoruz; Ferhan Şensoy da da… Bu argo, küfür ve belden aşağı espriler içeren dil,bana biraz işin kolaycılığına kaçmak gibi geliyor; biraz daha zekice espriler yapılıp, bu tip esprilerden kaçınılabilir.

“Oyun”un süresi kırk dakika civarındaydı. Metin Zakoğlu, salonda bu kadar az seyirci varken “oyun”u daha fazla uzatmak istemedi ve kısa kesti. Gösterisinin sonunda bize kağıtlar verdi ve gösterisi hakkında düşüncelerimizi kağıda yazmamızı söyledi. Ben de kağıda “oyun”u beğenmediğimi, çok belden aşağı espriler yapıldığını yazdım ve daha uzun bir eleştiriyi http://www.kazimsimsek.com’da yazacağımı belirttim ve şimdi, biraz gecikmeli de olsa web sitemde sitemde yazdığım bu yazıyı, bir de OYUN Dergisi okurlarına sunuyorum. Kendisi, eşime benim çok acımasız eleştirdiğimi söylemiş ve biraz da üzülmüş. Ben, Metin Zakoğlu’nun sadece “oyun”unu eleştirdim ki çok da acımasız eleştirdiğimi düşünmüyorum. Bence kendisi daha zekice espriler yapıp, belden aşağı esprilerden kaçarsa çok daha başarılı olur. Seyircilerle sohbet etmesi, onlara sorular sorup, cevap alması “oyun”u ilginç kılıyor. Bu davranışla herkesin gösterisinin içinde yer almasını sağlıyor. Metin Zakoğlu, gösteriyi izleyen herkesin mutlu bir saat geçirmesini istiyor; ancak herkesi mutlu edemeyeceğini de bilmesi gerekiyor.

Metin Zakoğlu, bende hoşsohbet, insancıl,saygılı bir insan izlenimi uyandırdı. Kendisine başarılar dilerim; ama gösterisini fazla beğenmediğimi, bir kez daha söymeliyim; yoksa kendime haksızlık etmiş olurum.

Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda "Tanımadığım Adamlar " adlı oyunu seyrettim…

Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda “Tanımadığım Adamlar ” adlı oyunu seyrettim…

 

26 Şuat 2011 Cumartesi günü Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda “Tanımadığım Adamlar ” adlı oyunu seyrettim. Biletleri eşim Özlem, benden habersiz günler öncesinden almıştı. Oyunun fiyatlarının tam 45 TL , öğrenci 35 TL olduğunu öğrenince, biraz kızmıştım. Oyunun pahalı olması, o oyunu iyi mi yapıyor, görecektim.

O gün eşimle birlikte, Bulunmaz Tiyatro’da film çekimine katıldık. TV ‘de oynayan “Ezel” dizisinin ne kadar abuk subuk, ne kadar anlamsız bir dizi olduğunu gösteren, bu diziyi tiye alan “Ecel” adlı dizinin çekiminde bulunduk. Çekim bittikten sonra, Ali Poyrazoğlu’nun tiyatrosuna doğru yola çıktık. Tiyatronun yerini bilmediğimizden, yanlış yollara saptık ve oyuna 10 dakika gecikmeyle girebildik. Oyun başlamıştı, hemen oturduk ve oyunu seyretmeye başladık.

Önce oyun ile kısa bilgi vereyim.

Yazan: Aziz Nesin – Ali Poyrazoğlu
Dekor: Altan Erbulak
Yöneten: Ali Poyrazoğlu

Oynayanlar:
Ali Poyrazoğlu
Bülent Kayabaş
Özdemir Çiftçioğlu
Suat Ünaldı
Burak Alkaş
Ümit Kantarcılar
Hüseyin Kara

Oyun, Aziz Nesin’in yazdığı üç öyküden ve Ali Poyrazoğlu’nun yazdığı altı skeçten oluşuyor. Oyun 2 saat ve iki perdeden oluşuyor.

Oyun, aslında müzikal bir müsamere. Oyun içinde oyun şeklinde hazırlanmış bu oyunda, Orostopontopolis adlı bir tımarhanenin yöneticisi Madam Arşaluz, akıl hastalarına yardımcı olmak,biraz iyileşsinler diye bir müsamere tertip ediyor. Bu müsamerenin yöneticisi aynı zamanda hastanenin yöneticisi Madam Arşaluz, oyuncuları da akıl hastaları. Müsamere, psikodrama tekniğiyle hazırlanıyor.

Psikodrama veya drama şu an okullarda ders olarak okutulan ve öğrencilerin anlamakta zorlandığı konuları daha iyi anlamasına yardımcı olan bir araç işlevi görüyor.

Madam Arşaluz’un amacı, akıl hastalarının içine sakladığı veya örttüğü öteki kişilikleri su yüzüne çıkartmak ve onları bunlarla yüzleştirip, iyileşebilmelerini sağlamak.

Oyun interaktif oynanıyor. Madam Arşaluz, sık sık seyircilere laf atıyor. Seyircilerden birini sahneye çıkartıp, onunla bir skeç yapmaya çalışıyor. Sahneye çıkan seyircinin oyuncu olmaması dolayısıyla, ortaya komik görüntüler çıkıyor. Aslında sahneye çıkan bu seyirci, tiyatronun bir oyuncusu ama kimseye bu durum aksettirilmemeye çalışılıyor. Peki, ben nereden biliyorum diye sorarsanız; şuradan biliyorum. Ali Poyrazoğlu’nun Pazar günleri Habertürk’te bir sohbet programı vardır. Bu programda bu seyirciymiş gibi bize gösterilen kişi, bir skeçte oynuyordu. Seyirciyi oynayan kişi, oyun bitiminde sahneye çıkmıyor. Tahminim bunun seyirciler tarafından bilinmesi ve onların da çevrelerine söylemesi, bir sonraki oyunun sürprizini kaçıracak.

Oyunda AKP hükümetine mesajlar verilip, iktidar eleştirilmeye çalışılıyor ama bu pek akıllıca yapılmıyor. Örneğin bir skeçte, kadının daha çok örtünmesi o kadının devlet dairesindeki işinin çabuk bitmesini sağlayacak gibi gösterilmeye çalışılıyor. Ancak bu durum gerçekte böyle mi , değil tabi ki…

Tımarhanedeki hastaların geçmişte yaşadıkları derin problemler, onları akıl hastası yapıyor. Onların geçmişlerindeki yaşadıkları travmalar, bu skeçler üzerinden bizlere aktarılıyor. Bu aktarma çok başarılı değil, çünkü komedi öğesi, dram öğesinin çok ama çok üzerinde. Skeçlerde verilen siyasi mesajlar da çok zorlama duruyor. Ben bir hükümeti eleştireyim de nasıl olursa olsun diye bir düşünce var.

Oyundaki komik öğelerin sayısı azaltılsa, daha çok psikolojik derinliğe inilse, oyun iyileşebilir ama Ali Poyrazoğlu böyle bir oyun yazabilir mi, hayır; çünkü ihtiyacı yok. Koy bol bol komedi öğesi, belden aşağı espriler, seyirciler gülsün ölmekten; koy koy birkaç akılsızca hükümete eleştiri, salon alkışlasın; gelsin paracıklar. Olay bu.

Ali Poyrazoğlu doğru dürüst bir mesaj vermek istiyorsa, önce samimi olmalıdır. Mesaj verirken ölçüyü kaçırırım da başıma bir şey gelirse diye korkuyorsa, hiç mesaj verme işine bulaşmasın; kendisini versin psikolojiye, psikodrama tekniklerine.

Dekorda, oyuncu ve karikatürist Altan Erbulak’ın karikatürleri yer alıyordu.

Sonuçta oyunu beğenmedim; yazık oldu parama. Eşim Özlem, oyunu beğendi. Psikolojide algıda seçicilik diye bir kavram vardır. Wikipedia ‘daki tanım şudur: Kişinin daha önce yaşadığı deneyimlerin, önyargıların, rüyaların ve benzer her türlü duygulanımın o anki algılama düzeyinde etkili olduğunu ifade eder. Bu tanıma göre, bazıları beğenir, bazıları beğenmez. Önemli olan neden beğendiğimizi yada beğenmediğimizi anlatabilmek…